Burgazada Gezisi

Herkesin malumu olduğu gibi, İstanbul’a yakın sayfiye yerlerinin en popülerleri; şehrin Anadolu yakası kıyılarına paralel olarak konumlanmış durumda olan ’’ Prens Adaları ’’ isimli takımadalardır.

Kınalıada, Burgazada, Kaşıkadası, Heybeliada, Büyükada ve Sedefadası sıralaması ile dizilmiş olan Prens Adaları’nın arka taraflarında da Tavşanadası, Yassıada ve Sivriada bulunmaktadır. Prens Adaları arasında en popüler olan ve çok ziyaretçi çekenleri ise Büyükada, Heybeliada, Burgazada ve Kınalıada’dır.

Havaların artık soğumaya yüz tuttuğu bu geç sonbahar günlerinden birinde, havanın mevsim normallerinin üstünde seyrettiğini görünce, bu fırsatı kaçırmayıp yarım gün de olsa düştük Burgazada’ya gitmek için yollara.

Eminönü Adalar Vapur İskelesi’nden 14.00’da kalkan Şehir Hatları vapuru ile Eminönü, Kadıköy, Kınalıada rotasını izleyerek 1 saat kadar bir süre sonunda Burgazada’ya vardık. Vapur pek de  boş değildi ancak Burgazada’da inen 3-5 kişi oldu, sanırım yolcuların büyük kısmı Büyükada’ya gidiyordu. Varsın olsun, zaten ne kadar az insan o kadar çok huzur. Yaz günlerinde bu derece sakin ve huzurlu bir adaya adım atmayı geçin vapura binip buraya gelmek bile nerede ise vapurlardaki yoğunluk nedeni ile imkânsız. Ters mevsimlerde sakin sayfiye yerlerinde gezmek, vakit geçirmek, o dinginliği hissetmek ziyadesiyle mutlu ediyor beni; bir nebze de olsa şehrin keşmekeşinden kurtulmuş ve kafamı boşaltmış oluyorum. Vapura bindiğim Eminönü’nün bir Ortadoğu ülkesini andıran karmaşıklığı aklıma geliyor ve irkiliyorum, cennet gibi bir yerdeyim şu an, sadece 1 saat içinde o keşmekeşten bu huzura. Gerçekten de İstanbul tezatlarla dolu bir şehir, belki şehir demek de pek doğru değil, neredeyse bir ülke. Bir yanı siyah bir yanı beyaz, elbette grisi de var ama kesinlikle büyük tezatların şehri.

Neyse şimdi kısa bir süre için de olsa silelim İstanbul’un karmaşasını kafamızdan. Ada’ya indiğimizde, iskeleden çıkar çıkmaz bizi ünlü öykü ve roman yazarımız Sait Faik Abasıyanık’ın heykeli karşılıyor, adaya gelirken kafamızda büyük ustanın müzeye çevrilmiş olan evini gezmek de var. İskele civarında başıboş ama zararsız köpekler, kargalar ile mal paylaşım kavgası hiç bitmeyen kediler ve çok az sayıda insan var. İlk önce şöyle güzel bir ada turu yapmak gerek diyor ve başlıyoruz yürümeye. Ada turunu faytonla da yapmanız mümkün, iskeleden çıkınca sağ tarafta 50 m mesafede faytonlar bulunuyor. İskeleye sırtımızı verdikten sonra sağ tarafa doğru yürüyor ve ilk yokuştan yukarı doğru devam edip ada turumuza başlıyoruz. Ortalık sakin mi sakin; kediler, köpekler, kuş cıvıltıları, hoş bir sonbahar havası ve bunumuza kadar gelen iyot kokusu, daha ne isteyebilir ki insan? Burası bambaşka bir dünya.

Sessiz, dingin sokaklarda yaptığımız yürüyüş ve verdiğimiz fotoğraf molalarından sonra ünlü öykü yazarımız Sait Faik Abasıyanık’ın yaşamış olduğu ve günümüzde müzeye çevrilmiş olan evini geziyoruz; giriş ücretsiz. Müze ile ilgili detaylı bilgiye yazmış olduğum Sait Faik Abasıyanık Müzesi  isimli yazımdan   ulaşabilirsiniz.

Müzeden çıktıktan sonra, tam karşısında Aya Yani Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Kilise adanın en görkemli yapılarından biri ve denizden adaya doğru yaklaşırken tüm görkemi ile kendini hissettiriyor. 1800’lü yılların son zamanlarında son halini aldığını öğreniyoruz. Kiliseye de şöyle bir göz attıktan sonra sadık dostlarımız kediler ve köpekler ile hoplaşa zıplaşa sahile iniyoruz.

Sahile indiğimizde Ergün Pastanesi’nde oturup bir kahve molası veriyor ve kahvelerimizin yanında başarılı bir milföy tatlısı yiyoruz, pastane de tatlılar da hamur işleri de oldukça lezzetli. Yolunuz düşerse tecrübe etmenizi tavsiye ederim. Ayrıca bir şeyler yemek ve içmek isteyenler için iskeleden çıkışta sol tarafta balık restoranları ve adanın arka kısmında – Kışın açık mı bilmiyorum ama – şahane manzaraya sahip Kalpazankaya restoran var. Bunun yanı sıra yürüme mesafesinde olan ve gayet keyifli bir manzaraya sahip Burgazada Öğretmen Evi de güzel bir alternatif olabilir.

Bu güzel günü, 4 saat süren gezimizden sonra 19.00’da bindiğimiz dönüş vapurundan Kadıköy’de inerek sonlandırdık.

Sizler de İstanbul’un yanı başında bulunan bu cennet adaları ziyaret etmek istiyorsanız bu sonbahar renkleri ile bezenmiş, dingin dönemini kaçırmamanızı öneririm. Prens Adaları hakkında daha detaylı bilgi için ise buradan faydalanabilirsiniz.

Şimdiden herkese keyifli gezmeler…