Malta Gezi Rehberi

Malta uzun süreler İngiliz sömürgesi altında kaldıktan sonra bağımsızlığını kazanmış 3 büyük ve 2 küçük adadan oluşan bir ada devleti olup konuşulan dil İtalyanca, İngilizce, Arapça karışımı olan Malta dilidir. Bunun yanı sıra, yıllar yılı İngiliz sömürgesi olmalarından dolayı, neredeyse tüm Maltalılar gayet iyi derecede İngilizce konuşabilmektedirler.

Dil kursları, gece hayatı, şövalyeleri ve plajları ile ünlü bu küçük ülke bir zamanlar Türkiye’ye vize uygulamadığı için biz Türkler tarafından çokça tercih edilen bir destinasyon olmuştur. Ülkenin Avrupa birliğine girişi ile beraber bu durum tamamı ile değişmiş olmasına rağmen Malta’da hatırı sayılır sayıda Türk’e rastladım ve bunların çoğunluğunu İngilizce kursları için gelenler oluşturuyordu.

Daha önce de yolumun düşmüş olduğu bu küçük ada ülkesine bir Noel günü gitmek üzere tekrar yola koyuldum. Uçuşum THY ile Atatürk Havalimanı’ndan idi. Check/in, bagaj vs. işlemlerini bitirip bir kahve molası verdikten sonra pasaport kontrolünden geçip uçağın kalkacağı kapıya yöneldim. Beni Malta’da bulunan yakın bir arkadaşım karşılayacaktı. THY’nin şahane ikramları eşliğinde yaptığım yolculuk sonrası Malta/La Valetta Havalimanına indik. Pasaport polisinin ’’ Noel günü çalışıyoruz ’’ havalarına ve ağır aksak iş yapmasına katlanarak/ katlanmak zorunda kalarak pasaportuma damga vurdurup bu küçük ada ülkesine yıllar sonra tekrar giriş yapmış oldum. Arkadaşım beni karşılamaya gelmişti lakin taksi harici bir alternatif yoktu, havalimanında tanıştığımız iki Türk ile beraber taksi tutup Saint Julian’s merkeze vardık. 4 Yıldızlı Golden Tulip oteline rezervasyon yaptırmıştım, Malta’da kış aylarında iyi otellerde uygun fiyata kalmak mümkün, gecelik 35 Euro’ya kahvaltı dâhil konaklayarak konforu ve kaliteyi çok ucuza satın almış oldum ki hem kahvaltı hem de odalar gayet güzeldi.

4 günlük Malta seyahatim süresince her yere, ya yürüyerek ya da toplu taşıma ile gittim. Eğer Valetta haricinde bir şehirde -ki şehirlerin büyük kısmı birbirlerine bizdeki semtler kadar mesafede- kalıyorsanız, her gideceğiniz yer için Valetta’ya inip, Valetta merkez otobüs duraklarından otobüse binmeniz gerekiyor, istisnalar var tabii ki lakin yakalamanız ve uygun düşürmeniz çok zor gibi. Valetta‘da otobüslerin kalktığı meydanda hem boardlar hem de turistlere yardımcı olan Maltalı görevli gençler mevcut. Otobüsler pek konforlu değil hatta eski lakin bu tarz yolculuklar yapmak benim çok hoşuma gidiyor, ayakta kalmadıktan sonra pek sorun yok. St.Julian’s, Valetta, Slima diyoruz ve her biri ayrı şehirler ama St.Julians’tan Valetta’ya yürüyerek 3 saatte gidip geldik, her biri aynı hat üzerinde bulunan kıyı şehirleri, İstanbul’dan örnek vermek gerekir ise St.Julian’s Suadiye , Slima Kalamış, Valetta Kadıköy gibi.

GOZO VE COMINO ADASI:

Gozo ve diğer adalara gitmek için adanın kuzeyinde bulunan Cırkewwa’dan  kalkan feribotlara binmek gerekiyor.Feribotlar ile alakalı detaylı bilgiye buradan  ulaşabilirsiniz. Yaklaşık 30 dakika süren seferler ile Cirkewwa’dan Gozo’ya ulaşmak mümkün. Malta Adası ile Gozo arasında bulunan Küçük Comino adası ise ülkenin en güzel plajı olan Blue Lagoon’a ev sahipliği yapmaktadır. Malta Adası’na nazaran çok düşük nüfusa sahip bu adalar, Malta seyahati sırasında mutlka görülmesi gereken yerler arasındadırlar.

MARSAXLOKK:

Yaptığım seyahatler sırasında gittiğim yerin adamı gibi davranmak çok hoşuma gidiyor, turist muamelesi görmeye en ufak tahammülüm yok. Çok mecbur kalmadıktan sonra turistlik mekânlarda asla yemek yemem, o şehrin adamı nerede yiyor ve içiyorsa ben de oraları tercih ederim.

Marsaxlokk’a gittiğimiz gün orada pazar kurulmuştu, yanılmıyorsan Noel’den 2 gün sonraydı ve balık pazarı  da açıktı. Limanda Malta’ya özgü rengârenk tekneler demir atmış duruyordu, tezgâhlarda bol balık vardı, bu tabloya bir de ağlarını onaran balıkçılar eklenince; Marsaxlokk’un buram buram Akdeniz kokmaktan başka şansı kalmıyordu. Belki Marsaxlokk’da hayat tekdüze olabilir ama bu balıkçı köyünde stresten eser yok.

Etrafta biraz gezindikten sonra güzel bir kahve/kafe karışımı bir mekâna oturup kahve içiyoruz. Yolun karşı tarafı, yani sahil kısmı tam bir film platosu sanki. Akdeniz’in bir limanında geçen ve konusu balıkçılar/ balıkçı kasabası olan bir film çekiliyor gibi lakin film falan çekildiği yok, olan biten hayatın buradaki gerçek akışı, kendimizi bu akışa bırakıp kahvelerimizi yudumluyoruz. Seviyorum böyle küçük balıkçı kasabaları yada köylerini, keyif veriyorlar bana.

Buraya gelirken otobüsten indiğimiz durağın tam arkasında nizami ölçülerde gibi görünen bir futbol sahası var ve o an maç oynanıyor, biraz da maça bakıyoruz, kaç kaç diyoruz? Kaleci çocuk eliyle biz 1 onlar 0 yapıyor.

POPOYE’S VİLLAGE (TEMEL REİS’İN KÖYÜ):

Adamaların film setine getirdiği turisti biz cennet vatan köşelerimize getiremiyoruz. Gene Valetta’dan otobüse binip bir aktarma ile Temel Reis Filmi’nin çekilmiş olduğu film seti köye geliyoruz. Valetta’dan bindiğimiz otobüsten köye 3 km kadar kala deniz kıyısında iniyoruz, diğer otobüsü beklemek  yerine yürüyor ve yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüş sonrası Temel Reis’in köyüne varıyoruz, varmış olduğumuz koyda hayatımın en berrak ve temiz denizini gördüğüme eminim, 50 metre yukarıdan dahi suyun dibini görmek mümkün. Temel  Reis köyü tam bir ticari pazarlama başarısı, film setini öyle bir pazarlamışlar ki Malta’ya gelen hemen hemen tüm turistler burayı ziyaret ediyor. Buraya gelen tüm turistler para verip içeri girmiyor çünkü yan tarafta iç mekânı görebilecek bir beleştepe mevcut. Aralık ayı olmasına karşın hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Malta’ya gelindiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri.

MDINA ( RABAT):

Malta’nın eski  başkenti Mdina (Rabat) surlarla çevrili değişik ötesi bir şehir, yaşam surların içinde. Barbar Conan’ın maceralarında yolunun düştüğü ve içki, kadın, düşman bulduğu tarih öncesi sisli şehirlere çok benziyor ayrıca son dönemlerin  popüler dizisi olan Game Of Thrones çekildiği mekanlardan biri de Mdina (Rabat). Şehir ayrıca Unesco Dünya Mirası listesinde. Mdina’da atmosfer kesinlikle zaman dışı. Sürekli Avrupa’da gezip birbirine benzer meydan, katedral, kilise görmekten sıkılanlar için biçilmiş kaftan. Mdina’yı görüp bu sıra ve zaman dışı kente aşık olmamak ve büyülenmemek mümkün değil. Bu şehir Dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en güzel antik sur kenti örneklerinden birisidir.

Valetta’dan tek otobüs ile kolaylıkla Mdina’ya ulaşabilirsiniz.

ST.JULIANS’DAN YÜRÜYEREK VALETTA:

St.Julinas’tan bir otobüse atlayıp Valetta’ya gitmek mümkün fakat ben St.Julians’tan tüm kordon boyunu yürüyerek Valetta’ya gitmeyi ve yolda ara sıra banklarda oturup dinlenmeyi, masmavi denizi izlemeyi, bir kafede oturup kahve içmeyi seviyorum. Slima’dan kalkan tur teknelerinin yarattığı kargaşa hoşuma gidiyor. Ayrıca Avrupa’da görebileceğim en temiz  denizlerden birinin kıyısında saatlerce yürümek de oldukça keyifli geliyor bana. Valetta iç şehrinde gezmek, Jean De Valetta heykeline bakmak, Valetta kalesinden denize bakıp, yıllar yılı bu adanın defalarca kuşatılmasına rağmen teslim alınamamasının sırrını düşünmek, Kış aylarında her yer donarken 20 derecelerde T-shirt ve kolsuz montla gezmek de….

MALTA’DA YAŞIYOR OLMAK NASIL OLURDU?

Eğer Malta gibi stres düzeyi düşük bir ülkede yaşıyor olsaydım, şu an İstanbul’da hayata ve insanca yaşama gayretine harcadığım enerjinin 1 / 10 ‘unu harcayıp çok daha stressiz ve kendimi geliştirecek olaylara daha çok zaman ayırabilecek bir yaşam sürerdim, bu da bana daha sağlıklı, mutlu ve daha konforlu bir yaşam imkânı sağlardı.

MALTA’DA DİL OKULLARI:

Gidip gördüğüm ve araştırdığım kadarı ile Malta’da bulunan dil okullarının müşterileri çoğunlukla; Türkiye, İtalya, Arap Ülkeleri, Portekiz ve çok az da olsa Brezilya, Meksika gibi Güney ve Orta Amerika ülkelerinden gelmekteler. Avrupa ülkeleri ve Türkiye’den Malta’ya giden öğrenciler için en büyük avantaj kısa uçuşlar ile ülkelerine dönebilmeleri. Dil Okulları iyi lakin ülke küçük olduğu için Türk Türk’ü, İtalyan İtalyan’ı rahatlıkla buluyor ve bu durum dil öğrenimi açısından büyük bir handikap oluşturuyor. Hatta bazı okullar aynı ülkeden birkaç kişiyi aynı konaklama evine koyuyor, durumun gerisini siz düşünün.

SONUÇ:

Nihayetinde Malta gidilip görülmesi gereken ve içinde birkaç kültürün izlerini taşıyan bir ada devleti. THY’nin de direkt uçuşları da olduğuna göre daha fazla beklemeye gerek yok.

Şimdi Malta Zamanı.